Çalışma hayatı, kadının üretkenliğini, toplumdaki saygınlığına, özgüvenine olumlu etki ediyor. Ancak, çalışma yaşamında geleneksel yaklaşımların sürdürülmesi, kadın için sorun yaratabiliyor.
Nilüfer Özemir Soysal, kadınların iş yaşamında karşılaştığı sorunları özetledi.
İnsanları, kadın-erkek diye sınıflandırarak bütüncül yaklaşıma ters gidildiğini, cinsiyet farkından çok toplumsal düşünce yapımızın bir çok probleme sebep olduğunu düşünürüm. Bu sebeple, hayatın bir bütün olarak idrak edilmesi gerektiğini ve bu yüzden de iş hayatı-özel hayat ayrımının çok zaruri olmadığını düşünsem de, bu yazımda kadınların iş yaşamında karşılaştığı problemlerden bahsedeceğim. Kısaca, yaşamın bütününe ait ve hepimizin ortak problemleri olduğunu düşünmediğim anlaşılmasın istiyorum.
Kadın-erkek ayrımını yanlış olduğunu düşünüyorum çünkü kadını da erkeği de aynı toplum yetiştiriyor, tabuları onlara aynı toplum zihniyeti aşılıyor. Cinsiyetçi toplumsal değerler problemi, tüm toplumların ortak problemi ve bu problemin çözümü, problem bütün olarak ele alınmadığı müddetçe imkansız gözüküyor.
Kadın ya da erkek olmaktan çok ?´insan´´ olmak zor iş. Eşinin ev işlerine yardım etmemesinden şikayet eden bir kadın, erkek evlat yetiştirirken onu ev işlerinden uzak tutabiliyor. Kadın-erkek ayrımı ve bunun gibi bir çok eşitsizliğin ortadan kalkması için toplumun tamamının düşünce yapısının yenilenmesi gerekiyor.
İş hayatı ve özel hayat ayrımını da doğru bulmuyorum. Çünkü insanlar özel hayatında ya da iş hayatında yaşadıkları sorunları illaki birbirine yansıtıyor. Yani, iş yaşamı ve özel yaşamın birbirinden ayrı düşünülmesi, birbirini etkilememesi mümkün değil. Özel hayatında sorun yaşayan birisinin maskesini
takıp işe gelmesi, sorunsuz bir şekilde her zamanki üretkenliğinde çalışması ve sosyal ilişkilerinde başarılı olması oldukça zor olur. Bu şekilde düşündüğümüz zaman, yaşamın bir bütün olduğunu söyleyebiliriz.
Çalışma hayatı kadının üretkenliğini, özgüvenini, toplumdaki saygınlığını arttırırken ve ekonomik özgürlüğüne kavuşmasını sağlarken, geleneksel değerlere dayanan tutumların sürdürülmesi, kadın için sorun yaratabiliyor.
İş yaşamında asıl zorluğu meslek sahibi olsun ya da olmasın toplumun kadına olan bakışını kabullenen, geleneksel aile yapısının bir getirisi olan aile içi beklentilerle iş hayatının beklentileri arasında ikilemde kalan çalışan kadınlar yaşıyor. Bu grup, genelde çocuk doğurmadan, hatta evlenmeden iş hayatına giren ve sonra iş hayatından ayrılan kadınlardan oluşuyor. Bu grubun yapısı bile, gruptaki kadınların hem iş hayatında hem de iş-aile hayatı dengesini kurmakta problem yaşadıklarının göstergesi.
İş hayatında sadece kadınların yaşadığı sorunlara birlikte bakalım mı?
Bir çok iş ilanında ?´erkek´´ çalışan aranmasıyla ayrımcılık, daha ilk aşamada ortaya çıkıyor.
Mülakatlarda bekar olan kadın adaylara evlenmeyi düşünüp düşünmediğinin, evli olup çocuk sahibi olmayanlara ise yakın zamanda çocuk planının olup olmadığının sorulması
Bazı işverenlerin, aile geliri ya da kirada oturmasını bile işe alınıp alınmaması yönünde bir kriter olarak görmesi.
Bir kriz döneminde personel azaltılması gerekirse, eşiyle aynı iş yerinde çalışan kadınların, performansları iyi olsa bile işten çıkarılacak personel olarak seçilmesi.
Mesleklerin erkeksi (erkek işi) ve kadınsı (kadın işi) şeklinde ayrılması ve kadınların bir çok iş kolunda çalışmasının imkansıza yakın olması.
Kadınların erkeklere göre daha duygusal yapıda olmaları bahane edilmesi ve bunun sonucunda onlara yönetimdeki pozisyonlardan çok kurmay pozisyonlarda iş verilmesi.
Kadınların aile sorumlulukları ya da çocuklarını büyütmek amacıyla çalışmaya ara vermesi ve bu aranın kariyerlerinde probleme yol açması.
İş yerlerindeki üst yönetimler tarafından kadınlara keyfi olarak uygulanan, ?´cam tavan´´ olarak adlandırılan ayrımcılık.
İş yerlerinde tacize uğrayan kadınlara destek verilmemesi, hatta kadının, taciz konusunu açıkladığı takdirde işten çıkarılmakla tehdit edilmesi.
Doğum izni ve süt izni, İş Kanunu´nda tanımlanan haklar ancak bu hakların uygulanmadığı iş yerleri de mevcut. Uygulandığı bazı iş yerlerinde ise bu hakların kullanılması, yöneticiler tarafından sonraki dönem için olumsuz olarak algılanıp yine olumsuz şekilde değerlendirilebiliyor.
Ne yazık ki çoğu iş yerinde emzirme odası, kreş gibi olanaklar mevcut değil.
Hamile olduğu öğrenilen kadın çalışanların, tazminatları verilerek işten çıkarılması. Özellikle bazı sektörlerde bu duruma çok sık rastlanıyor.
Doğum sonrası işe dönen kadınların bazıları bırakın emzirme izni kullanmayı, sütünü bile sağamıyor ve bu da sütlerinin kesilmesine yol açıyor.
Hamile kadınların, sağlık açısından çalıştırılmaması gereken yerlerde çalışan yetersizliği ya da iş yoğunluğu sebebiyle çalıştırılması.
Bazı kadınların da kendilerine uygulanan pozitif ayrımcılığı gönüllü olarak kabullendiği durumların olması.
Bazı kadın yöneticilerin, kıskançlık sebebiyle kadın çalışanlarına negatif ayrımcılık yapması. Sırf bu sebepten, bir çok kadın çalışan erkek yöneticiyle çalışmak istiyor.
Kadınların iş hayatında karşılaştığı problemlerin bazılarından bahsettik ancak bütüne bakarsak, temel problem, toplum tarafından kadına yüklenen anlamda gizli. Topluma göre kadın önce evinin kadını olmak zorunda; kadının öncelikli görevleri iyi bir eş ve iyi bir anne olmak. Ayrıca, maalesef ki çok az erkek ev işlerinde ve çocuk bakımında eşine destek oluyor, ?´Hayat müşterek, o da çalışıyor, bu yüzden eşime yardım etmeliyim.´´ düşüncesi erkeklerin çoğunda henüz yerleşemedi. Bu yüzden de çalışan kadınların çoğu, tüm işleri eksiksiz ve tek başına tamamlamak zorunda kalıyor.
Doğum Sonrası İşe Dönme Kararının Alınması
Biraz da kadınların kendilerine koyduğu engellerden bahsedelim.
Kadınların, toplumdaki kendi cinsiyet rollerine karşı olan tutumları, önyargıları kabullenmeleri, yani başka bir deyişle aile-iş çatışmasıyla, suçluluk hissiyle başa çıkamamaları, ne istediklerini bilememeleri, kendilerine kariyer hedefi oluşturmamaları gibi şeyleri, kadınların kendi önüne koyduğu bazı engeller olarak sıralayabiliriz. Toplumdaki, iş hayatındaki problemlerin çözümü için öncelikle kadınların bu gibi sorunlarını halletmesi gerekiyor.
Doğum sonrası işe dönüp dönmeme kararını vermek de kadın için hiç kolay değil. Karar verme sürecinde kadın şöyle bir ikilem yaşıyor; bir tarafta maddi kaygılar, evde kendini tüketmeme, tecrübelerini boşa harcamama, kariyerine devam etme isteği; diğer tarafta ise ?´Sağlıklı gelişimi için çocuğunuza üç yaşına kadar siz bakın.´´ diyen uzmanlar, iş hayatını ve çocuk yetiştirmeyi birlikte yürütememe kaygısı, destek olmayan, hatta baskı kuran eşler, ?´Kadının yeri evi, çocuklarının yanıdır.´´ diye düşünen toplumun baskısı.
Kendimden ve çevremden de biliyorum ki, ?´Tamam mı, devam mı?´´ kararının verilmesi hiç kolay değil, düşünme süreci oldukça sancılı bir süreç. Ayrıca bazen, kadının karar vermesi de yeterli olmuyor. İşe döndüğünüzde, anne olmanız sebebiyle size ?´sorunlu çalışan´´ gözüyle bakan işverenler de mevcut.
Halbuki kadınların, iş yaşamında onları öne geçirecek pek çok özelliği var. Güçlü önsezileri, sorumluluk duygularının gelişmiş olması, bir çok işi aynı anda yapabilmeleri, hızlı bir şekilde iletişim kurabilmeleri, sabırları, tabir-i caizse ?´atom karınca´´ olmaları, iş hayatında avantaj olarak yer almakta. İşverenlerin, rakiplerine karşı üstünlük sağlayabilmek için bu avantajı kullanmamaları ise bir hayli ilginç.
İşverenler ne mi yapmalı? Rekabet üstünlüğünü elde etmek için gerekli olan yeteneklere sahip olan insanları, cinsiyetlerini göz önünde bulundurmadan işe almalı, geliştirmeli ve yükseltmeli. Kadınların, kariyer hedefleri kendisininkine paralel olan birisiyle ya da meslektaşlarıyla evli olmalarının kariyerlerine olumlu etki ettiğini düşünürsek, empati kurmanın da problemin çözümüne katkıda bulunacağı söylenebilir.
Tıpkı her sorunun çözümünde yer aldığı gibi, kadınların iş yaşamında karşılaştığı problemlerin çözümünde de eğitim yer alıyor.
Toplumsal ve sosyal değerleri değiştirebilmek kolay değil. Kadın için pozitif ayrımcılık kavramı, başta kız çocuklarının eğitimi, kadınların ve erkeklerin, karar mekanizmalarına eşit katılması gibi konularda uygulanırsa bir şeyler olumlu yönde değişebilir; toplumsal yaklaşımlarda, tam anlamıyla olmasa da, orta vadede kadınların lehine bir değişim olabilir. Son birkaç senedir kamu ve özel sektör aracılığıyla yürütülen, kız çocuklarının eğitim almasını teşvik eden kampanya ve projelerin de, uzun vadede kadınların kariyerlerini ve işgücünün verimliliğini olumlu etkileyeceğini düşünüyorum.
Ayrıca, kadınlara mesleki eğitim veren, iş edinmelerini sağlayan kurs ve programları da unutmamak gerek. Kurs ve programların, nitelikli iş gücü meydana getirilmesinde ve kadın istihdamının arttırılmasında önemi büyük.
Kadınların toplum içinde istenen yere gelebilmeleri için kendilerinin, işverenlerin ve toplumun kadına olan bakış açısının değişmesi gerekiyor. Şunu bilmek gerekir ki, Atatürk Türkiye´sinde sosyal ve ekonomik ilerlemenin gerçekleşebilmesi için en önemli koşullardan biri, kadınların iş hayatına katılımının artmasıdır. Kadınların, ulusal kurtuluşumuzdaki önemini unutmamak gerek.
Ayrıca, biz insan kaynakları çalışanları olarak da kendimize ayna tutmalıyız, hatta kendimizi eleştirebilmeliyiz. Kim bilir, belki farkında olmadan kadın çalışanlara ayrımcılık yapıyoruzdur.