Evlilik bir ritüel gibi görünse de aslında bir kişiyle ruhen ve zihnen bir frekansta buluşmanın ardından o frekansı devamlı hale getirmek için hayatı birleştirme eylemidir. Dışarıdan bakıldığında belli bir yaşa gelip okulunu okuyup meslek sahibi olmanın bir sonraki adımı evlilik gibi gözükür. 4000 yıllık bir geçmişe sahiptir evlilik. Aslına bakarsak evet evliliğe giden yolda bu sıra izlenir ama insanlar belli bir yaşa geldiği için değil de gerçekten birisiyle ruhen ve zihnen aynı frekansı yakaladığı için evlenmelidir. Yani toplum için ya da artık yaşım geldi evlenmeliyim düşüncesi pek de doğru değildir. Evlilik büyük bir sorumluluk gerektirir ve bazı sorumluluklar yaş ile doğru orantılı değildir. Bu yüzden belli bir yasa geldim ve evlilik yapmalıyım düşüncesi pek doğru değildir. Bu evlenmek için evlenmek olur ve bu tarz evliliklerde ortak bir frekans yakalanması zor olduğu için kişilerin evliliği bir görev olarak görmesi sebebiyle boşanma gerçekleşebilir. Boşanma nedenleri birçok sebebe dayandırılabilir. Elbette boşanma tabiri çok soğuk bir sözcük ve kimse boşanmak için evlenmez. Doğru bir frekans ya da gerekli uyumlar sağlanmadığı takdirde maalesef çiftler boşanma gerçeği ile yüzleşmektedir. Peki, insanlar boşanma isteği ile neden mahkemeye başvurur ya da günümüzde boşanma nedenleri nelerdir?
Aşk dediğimiz kavram vücudun hem ruhen hem fiziken dışarı davranışsal olarak vurumudur. Âşık olan insan normalden daha da mutlu davranır hatta mantık dışı gelen şeylere dahi gülebilir. Hatta bununla ilgili klişe bir tabir vardır ?midemde kelebekler uçuşuyor ? İşte aşk böyle günlük hayatta yaşamadı mümkün olmayan şeylerin yaşanma silsilesidir. Aşkın insanı güzelleştirdiğine dair de söylemler vardır. Kalbi güzelleştiren bir durumun insanın dışını da güzelleştirmesi mümkündür. Aşk bu denli güzel bir duygu iken maalesef ki aşk tüketebilir. Aşk aslında bir tutku halidir ve bu tutku ortalama olarak 2.5 yıl sürer. Boşanma nedenleri arasında artık ?aşkım bitti ? gerekçe olarak gösteriliyor. Peki, bu gerçekten bir gerekçe midir yani bunun geçerliliği var mı? Aslında var gibi görünse de bunun temeline inildiği zaman kişilerin birbirlerine bur nevi maske takarak yaklaşıp kendine âşık etmesi ve iş kesinleşir evlilik olunca da orijinal hallerine dönmeleri gözükebilir. Ne yazık ki ilişkiler taktikler üzerine kurulu bir hal aldı günümüzde. Hatta erkek ya da kadınları tavlama(!) adı altında kitaplar dahi yazılıyor. Aşk bir ruh ve zihin uyumudur birisi sadece güzel yakışıklı ya da zengin diye onu elde etmek için insanlar sahte bir ruha bürünüyor ve orijinal ruh açığa çıktığında karşı taraf ister istemez geri çekiliyor. Aşkın bitme nedenlerinden biri arasında artık öyle bir dönemdeyiz ki her şeye kolay ulaşıyoruz. Ulaşmayı bir görev hâline getirip daha sonra ulaşınca vazgeçmiyoruz. Geçmiş evliliklere bakalım aşkları öyle güzel ve uzun soluklu ki. Aylarca birbirlerinden mektup beklemişler belki aylarca birbirlerinin yüzüne görmeyi bırak sesini dahi duymamışlar ama vazgeçmemişler. Çünkü insanlar ulaşmayı görev hâline getirmemişler ya da bir şeye ulaşmak o denli kolay olmadığı için birbirlerinden de vazgeçmemişler. Günümüzde aşka bakış açısı da değiştiği için haliyle aşk denilen kavram da bitiyor ve bu mahkemeye boşanma nedenleri olarak sunuluyor.
Evet, aşk biter dedik ama güzelliğinden de bahsettik. Gönül bu kime âşık olur belli olmuyor. Bir bakıyorsunuz lisansüstü eğitim alış biri ilkokul mezunu birine âşık olup evlenmek isteyebiliyor. Pembe gözlüklerin arkasından bakınca evet aşk engel tanımaz işe sosyal statüye bakmaz desek de büyüklerin desteği gibi ?davul bile dengi dengine". Pek tabi bir insanın insan olması eğitimle olacak bir şey değildir ama eğitim de kültürel anlamda insana çok fazla şey katar. Kültürel denklik evlilikte çok önemlidir. Dediğimiz gibi evlilik ruh ve beyin uyumudur. Bir ilişkide çiftler karşılıklı olarak birbirine bir şeyler öğretmelidir. Tabi ki kuantum fiziği anlatsın demiyoruz ama evlilik bilişsel bir uyum olmalıdır. Öte yandan insanlar eğitim ve kültürel düzeyi ile toplumda vardır yani kültürel düzeyi doğrultusunda sosyal çevreye sahiptir. Hayatınızda var olan kişini de bu sosyal çevreye uyum sağlaması gerekir. Aksi bir durumda evliliklerde boşanmanın yolu açılmış oluyor. Sosyal-kültürel ve ekonomik durum arasındaki farklar evlilikte boşanma sebebi olarak öne sürülen en önemli nedendir.
Tabi ki yabancı bir kadın ya da erkekle aynı evin içerisinde yaşamak alışması kolay bir durum değil. Bu duruma alışmanın en kolay yolu aradaki frekans olsa da bazen bütün bunlara rağmen insanlar aynı eve girince adaptasyon problemi yaşayabilir. İlişkilerin en çok sonlandığı dönem ise ilk 6 yıl ve 20 yıldan sonra gelen süreçtir. Nişan süreci ilişkiyi en çok yıpratan dönemdir ve bunun üzerine evlilik adaptasyonu eklenince ilişkide kopukluk oluşabilir. Bu kopukluk flört ile evlenmelerde daha çok oluyor. Görücü usulü tanışmazlarsa ilişkiyi aile yönettiği için ya da her kopuklukta aile çiftler arasında köprü gördüğü için ilişki daha uzun süre ayakta kalıyor. 20 yıldan sonra ise flört ya da görücü usulü fark etmeksizin boşanmalarda yüzde aynı oluyor.
Aslına bakarsak bu mantık dışı ama biz Türk toplumu ataerkil bir yapıdayız. Erkek para kazanır kadın evi çekip çevirir kafasından yıllardır çıkamadık. Evet, kadının ve erkeğin görevleri vardır lakin hayat müşterek. Kadın ev ekonomisine katkıda bulunabilir ve erkek de aynı şekilde ev işlerine yardımcı olabilir. Bu duruma katı sınırlar koyan çiftler arasında iletişim kopukluğu oluşuyor ve ilişkiler bitiyor. Ha tabi buna ek olarak kadının ekonomik özgürlüğünü kazanması halinde erkeğe amiyane bir tabirle eyvallah da olmuyor denilebilir.
Çağımızın vebası aslında teknoloji. Maalesef insanlar her şeyi sosyal medyada yayınlamak için yapıyorlar ve ellerinde sürekli telefon oluyor. Çiftler böylece birbirlerine vakit ayırmamış oluyor. Hatta çok acı bir durum olsa da sadece sosyal medyaya attıkları fotoğraflarda gülebiliyorlar. Etrafa mutluluk pozları veren çiftler aslında mutsuz olabiliyor çünkü hayatlarının merkezine birbirlerini değil sosyal medyayı oturtuyorlar.
Kimse ağaç kavuğundan çıkmadı ya da leylekler getirmedi. Herkesin bir anne babası ve akrabası var. Çiftlerin birlikte anne baba ya da akraba ziyaretlerinde bulunmaları onlara aile bilincini aşılıyor ve iletişim becerilerini güçlendiriyor.
Empati çok fazla duyduğumuz bir kavram. Peki, bunu ne kadar uyguluyoruz? Robot değiliz insan etten kemikten bir varlık. Çiftler gün içerisinde hep yan yana değil iş ortamında olumsuz bir durum yaşamış olabilir ve bu konuda empati kurup öyle yaklaşmalı. Olur olmaz şeylere kavga çıkarmamalı. Eğer kavga ortamı oluşmuş ya da engellenemez durumdaysa empati kurup iki kişi de uzlaşma yoluna gitmelidir.
İnsanın fıtratında var eleştirmek ama bir sayı nasıl dediğimiz daha önemli. Yani ne dediğimiz değil nasıl dediğimiz mühim. Bir erkek eve geldi ve yemek yok ?nerede bu yemek ? demek yerine yumuşatarak cümleyi ?yorgun musun yemek yapmamışsın ? tarzında onu önemsediğini belli eden bir cümle kurabilir. Ya da kadınlar eşlerini arkadaşlarının eşleriyle kıyaslamamalıdır. ?aaa bak Ayşe´nin kocası çiçek yolladı senin daha çiçeğini göremedik" tarzı bir cümle eşinizi teşvik etmek yerine aksine bu eylemden soğutur. Bunun yerine kendinizi önemli hissedeceğinizi ya da çiçek maddi değeri yüksek olmasa da eşinizden geliyor olması sizi sevindirip o çiçeği çok değerli hale getireceğini belirtmeniz daha doğru bir iletişim olacaktır.
Klinik bir araştırmada 5 dakika yüz yüze bakışan birbirini tanımayan insanlar arasında duygusal bir çekim gücü oluşmaya başlamıştır. Bu sebeple eşinizle konuşurken onunla göz teması kurun. İlk yıllardan sonra evlilik duygular üzerine kurulu olmaktan çıkıp daha çok sevgi saygı gibi net duygulara dayandırılıyor. Bu saygı ve iletişimi diri tutmak için eşinizin yüzüne bakın.
En temek kural çocuğunuz dahi olsa eşinize vakit ayırmanız. Hayatta her birimizin türlü türlü rolleri var çocuğunuzun anne babası olabilirsiniz tabi ki bu rol çok güzel ama sizin bir eşiniz var ya da şöyle diyelim siz biti için de eş rolündesiniz. Eşinizi ihmal etmemeniz gerekir.
Ortak aktiviteler hobiler edinin ya da kendinize ortak bir çevre oluşturun. Ortak arkadaş gruplarımız ile günü birlik yerlere gidin ya da evinizde ağırlayın. Böylece hem baş başa hem de sosyal çevrenizle vakit geçirmiş olacaksınız.
Mutluluk gaye-i hedef olamaz yani mutlu olmak için bir eylemi hedef seçmeyin. Eşler özellikle maddi konular ve çocuk konusunda bunu yapıyor. Ev alınca mutlu olacağız ya da çocuk sahibi olunca mutlu olacağız gibi hedefler koymayın.
Bir evlilikte özellikle ilk yıllarda çiftlerin en çok hata yaptığı şey eleştirileri kale alıyor olmalıdır. O eşi siz seçtiniz ve yanlış bir durum varsa bunu eleştirmek insanların haddi değildir. Yanlış durumu iletişim kurarak yalnız siz düzeltebilirsiniz.
İnsanların eksiklerini bulmak için bakmayın ilişkilere. İnsan tabi ki hata yapar önemli olan hatanın tekrarlamamasıdır. Her hatayı eşinizin yüzüne vurmayın. Takılı kalır ya da söylerseniz hafızanıza yer edinir o hata en iyisi küçük hataları görmezden gelmektir.
Evlilik ve iş tabi ki zor yürüyen iki olgudur. Ne kadar zor olursa olsun birlikte vakit geçirin. Sabahları birlikte kahvaltı yapmak zor olabilir ancak mutlaka akşam yemeğini birlikte yiyin. Haftada bir gün dahi olsa birlikte bir aktivite yapın. Eve hapşırmayın kendinizi ve evli değil sevgili gibi bir gün geçirin. İzin günlerinizde birbirinize küçük de olsa sürprizler yapın. Eşinize kahvaltı hazırlayabilirsiniz ya da bir sınama için bilet alabilirsiniz.
Yardım elbette şovu olacak bir durum değil ama insan ruhu yardım etme duygusuyla doyar. Yardım kuruluşlarına birlikte ziyaretler yapabilirsiniz. Bu çocuk yuvası ya da huzur evi olabilir. Bir barınağa gidip köpekleri besleyebilirsiniz. Takım ruhu oluşturmaya özen gösterin ve yardım etme duygusunu birbirinize aşılayın.
Birlikte bir şeyler yapmak oldukça haz verici bir duygu. Birlikte dans kurslarına gidebilirsiniz ya da spor yapabilirsiniz. İlla spor salonunda vakit geçirmek zorunda değilsiniz. Bunun yerine dışarda el ele bir yürüyüş bile ilişkinize iyi gelecektir. Bunların hiç birini yapamıyorsanız evde birlikte akşam yemeği hazırlayabilirsiniz.